2 Ocak 2016 Cumartesi

Varlıksız

Geceleri huzursuz olan insanları engelleyebilecek bir şey yoktur. Gözlerini kapamakta istemiyordu, açmakta. Nefretiyle sevgisi bütünleşmiş kıvranıyordu. Aklına geldi kaybettikleri, toprakla sonsuzluğu bir bütün gibi tanımasına sebep olanları. Parça parça yok olmuştu hepsi. İlk giden geldi aklına, bebekti daha. Hunharca gülerdi basit şeylere. Cee-eeeee yapardı gülerdi. Burnuna basıp biiiip yapardı, gülerdi. Çok güzeldi, yeşil gözleri vardı. Eline ne alsa bir şeylere çevirirdi. Kartondan evler yapardı, çöplerden kuleler yapardı. Sarıldığı zaman yeşil gözleri ıslak ıslak olurdu. Döve döve öldürdüler onu, işkencede gitti. Birileri onu dövdü, birileri de izledi. Ölünce de hiçbir şey olmamış gibi arkalarını dönüp başka çocukları öldürmeye gittiler. Bir tek annesi, bir de o yandı ona, yitip gittiler sonra.

Sonra öbürü, çocuktu onun gibi, bunun gözleri kahverengiydi. Zıplardı sürekli, koşardı. Bu da çok güzel gülerdi, hayalleri vardı, bir gün Tarzan olmak isterdi, bir gün astronot, bir gün ressam. Severdi herkesi, sıcak bir gülümsemeden başka bir şey istemezdi. Kızardı iteledikleri zaman, kahverengi gözleri insanlıkla dolardı. Ağlamazdı ama, başını eğerdi. Sokağa attılar onu, evsiz kaldı. Açlıktan öldü. Bir gün boyunca kimse anlamadı öldüğünü. İkinci gün alıp kimsesizler mezarlığına gömdüler, hatırlanmadı bile.

Öbürü geldi sonra, siyah gözlü olan. Ürkekti bu, korkardı yok olmaktan. Sık sık sarılırdı insanlara, dertlerini anlamak isterdi, belki elinden bir şey gelir diye. Yardım etmek isterdi, beraberce gülmek isterdi. Oyunlar yapardı, şarkılar söylerdi. Şarkıları çok güzeldi. Tutup attılar onu camdan aşağı. Çarpık gülümsemesi kanlı ağzında kaldı.

Sonraki hırçındı. Elaydı gözleri. Başına bir şey gelmesin diye iteklerdi insanları. Önemsenmek isterdi, birileri gözlerine baksın isterdi. Elinden her iş gelirdi, birileri görsün onu diye her şeyi becerir, her şeyi öğrenirdi. Sürgün ettiler onu. Hasretinden öldü.

Sonraki sevgi doluydu. Maviydi gözleri. Tek istediği güzellik yapmaktı. Ağaçlar dikmek isterdi her yere. Gülümsemek isterdi sürekli. Hayvanların özgür olmasını, koşmalarını isterdi. Bağırırdı, çağırırdı, onların derdini anlatmaya çalışırdı. Onu vurdular.

Öbürü çok mutsuzdu. Griydi gözleri. Öfke doluydu, yok etmek isterdi katilleri, zalimleri. İçten içe inanırdı güzel şeylere. İçten içe düşlerdi çiçekleri ama bir türlü güvenemezdi bir gün güzelliği göreceğine. Bu yüzden kendini yıpratırdı, insanları da yorardı, hiç huzur bulamadı, ağlardı hep. O mide kanaması geçirdi, kan kustu. Kurumuş kanı kaldı yerde.

Sonraki turkuaz gözlüydü. Zehir gibiydi. Her şeyi bilirdi, anlardı, hem severdi, hem inanırdı, hem öğretirdi, hem öğrenirdi. Ateş gibi parlardı zulmü görünce. Linç etmeye kalktılar onu, kurtuldu. Vurmaya kalktılar, yine ölmedi. En sonunda hainin teki geldi, boğazladı onu. Kendi kanında boğuldu.

Bu hain yeryüzünün en korkak insanıydı. Gözleri yoktu. Hiçbir şeye inanmaz, ne kendini sever, ne insanları sever, maskeler takar durur, çırpınır kendini göstermeye çalışır, çalıştıkça daha derin batardı. Bu da döndü durdu, döndü durdu, vicdanı kaldıramadı yaptığını, kendi mezarını kazdı, yattı diğerlerinin yanına, sıktı kafasına.

Artık bir tek o var. Kabuk gibi, bomboş. Ne gözleri görür, ne kulakları duyar, ne tat alabilir, ne hissedebilir. Ne sıcaklar, ne üşür. Ne sevinir ne üzülür. Ne yapar, ne yapmaz. Geceleri huzursuz olan insanları engelleyebilecek bir şey yoktur. Tuzlu su doldu ciğerlerine. Boğulacak o da okyanusta.


03.01.2016    03.36

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder