Siyah
ışıklar var.
Beyaz
çizgili siyah ışıkların arasına saklanmış yaşamlar var.
O an var mı,
yoksa geçti mi, yoksa orada mıyım ?
Kafam çok
güzel. Hehe
Eve gidince
uyuyacağım
Evim yok.
Minderime
yatacağım.
Minderim
yırtık, minderim çöp.
O zaman
biraz daha uyuşacağım.
Ördekler ve
kuğular. Bazen gölde yüzerler, bazense kafalarını sırtlarına koyup uyurlar. Bu
hayvanlar nasıl yaşar ? Ne düşünürler, ne beklerler hayattan ? Kimse gelip bana
onlar düşünmez iç güdüyle yaşar falan demesin, köpek gibi düşünüyorlar. Tipleri
de komik he, komiklik izafi de olsa, ya da inanmasam da gülüşlere. Nerede
yatıyor kahkahalarım, ziyaretine mi gitsem ? Yoksa göğsüme bir yarık mı ekler
bu fetişist ziyaret ? Romanov koyunu diye bişi var lan, komiğime gitti. Komiklik
gidilen bir şey mi yoksa, o mu gelir ?
Yıldızların
gökyüzünden döküldüğü ağır gecelerdendi, şehir ışıklarının pis perdesi olsa da,
gönlünde birkaç damla varlık kalmış olanlar bu ağırlığın altında ezilir.
Birileri bir yerde kurutma makinesiyle saçlarını kuruturken birileri zaman ve
evren içerisinde çarpık yolculuklara çıkar. Cemil on yedi yaşında bir
delikanlıydı o zaman. Tonlarca gecenin altında oturmuş, gizli gizli sigarasını
içiyordu. Saatlerdir çiseleyen yağmur kafasına, yanaklarına, omzuna değiyordu,
o ise bunda metafizik bir huşu buluyordu. Duyguları, arzuları kabarmıştı, nasıl
dışa vuracağını bilmiyordu. Kaldırıma çıkan salyangozları tek tek toprağa
koymaya başladı. Hakikaten nasıl hayvanlardı bu salyangozlar ? Ne düşünürdü
bunlar, ne arzulardı, niye varlardı ? Göle baktı, damlaların izleri ne kadar da
uyumluydu gerçeklerle. Niye duruyor ki orada ? Hassiktir, intihar edecek !
-
DUR
YAPMA, DUR, BEKLE
-
SANANE
LAN, SANA MI SORUCAM NAPACAĞIMI !
Koşa koşa köprüye gitti, ayağına beton tuğla bağlamış, yirmi
yaşlarında bir kadın köprünün korkuluklarına tutunmuş, yaşlı gözlerle bir ona,
bir suya bakıyordu.
-
Neden
yapacaksın bunu, yaşamdan güzel ne var !?
-
Anlatsam
anlayacak mısın ki ! Anlayabilsen benim yerime sen burada olurdun !
-
Seninle
birlikte buradayım zaten, seninle birlikte varım, sen atlarsan bende atlayıp
ipi keserim.
-
Siktir
git çocuk ! Bırak da huzurlu öleyim, yaşamı eziyet ettiniz bana, bari burada
rahat bırakın !
Ve taşı
itti.
Saniyeler
içerisinde insanlar tecrübeleriyle karar verir, hayata gerçekten inananlar
cesur olurlar, yeni şeyleri kucaklarlar. Bu kararlar her zaman doğru olmasa da
yargılanması da zordur, zaman aralığı genişledikçe yargılamak kolaylaşır. Cemil
de deli çocuğun tekiydi, oradan öyle atlamak kolay değildi, köprü yüksek olmasa
da kız batacaktı, dalmak da kolay değildi, hava da karanlıktı ama kızın ıslak
gözlerinin donuk iki organa dönüşmesindense ölümle yüz yüze gelmeyi yeğledi.
Sözünü tuttu ve çivileme daldı suya. Manyak Cemil.
Suya daldığı
ilk anda ne olduğunu pek anlamadı, o hızla dört metre kadar batmıştı zaten.
Köpüklerin dağılmasıyla üç metre kadar aşağı da kızı gördü. Az önce ki kararlı
halinden eser yoktu, çırpınıyordu, o da Cemili fark etti. Cemil bir an için
tereddüt etse de, - çünkü ölmekte olan insan her şeyi yapabilirdi -, bu
düşünceyi kafasından hemen silip daldı. Beklediğinin aksine kız ona tutunmadı
bile, baloncuklar çıkararak ne yapacağını izledi. Dalmasıyla birlikte basınç
kulaklarına ve ciğerlerine hücum etti. Çakısını çıkarıp naylon ipi iki darbede
kesti. Kız yukarı doğru yüzmeye başladı, kendisi de arkasından. Ciğerleri
yanmaya başlamıştı, çabuk olmalıydı, bu kısa korku yanmayı arttırdı. Kızın
yüzerken sık sık kendisine baktığını fark etti, sevindi. Onlar da ne, ördekler
mi ?
Bir süre
yeryüzündeki bütün oksijeni tüketircesine soludular. Sonra hiç konuşmadan
kıyıya yüzdüler. Beklediğinin aksine ne bir teşekkür duydu, ne bir azarlama.
Islak ıslak oturup taşların üstüne titreyerek nefeslerinin normale dönmesini
beklediler.
-
Neden
yaptın ?
-
Neyi
neden yaptım ?
Adrenalinden
Cemilin kafası pek çalışmadı.
-
Neden
atladın, neden hayatını riske attın, neden ölmek isteyen birini kurtardın.
Cemil yazlık
sinemaları çok severdi, bu yüzden etkilemek istediği insanlarla filmlerdeki
gibi konuşurdu, bir süre bekledi
-
Ölmek
isteyen birinin arkasında bir sürü kötü olay vardır, ve bu olayların altında
ezilmiştir ama biri gelip taşımasına ve savurup atmasına yardım ederse bu
olayların üstüne çıkıp göklere yükselebilir
Dedi.
Kız ıslak ve
beyaz suratıyla yüzüne bakarken dayanamadı ve
-
Gözlerin.
Bi de gözlerinden dolayı. Çok güzeller.
Vay be
utangaç Cemil, krizi fırsata çevirdin şerefsizim.
İnsan neden
ölmek ister peki ? Cemil haklı mı gerçekten insan kötü olayların altında mı
ezilir ? Bence insan ölümle yüzleşene kadar, ölümü stabilitenin olduğu, bu
süreklilikten de huzurun doğduğu bir sonsuz dinlenme alanı olarak görür içten
içe. Ve insan hep olanı değil olmayanı ister. Aslında insanın doğası bir an ile
değil, değişimin çözülemez zincirleriyle örülmüştür. Ölümün buz gibi suları
suratına çarptığında anlar, yokluğun tek düze bir varlık içermediğini ve
belirlenemez acılar arasında kum zerresi kadar kalmış umut gözünde büyür büyür,
dağ kadar Ay kadar olur. Ama Cemil ve çakısı yoksa artık çok geçtir. Belki de
bunların hepsi zırvadır, kararlı bi şekilde yok olmak ister insan. Bilemiyorum.
Beklenen
oldu, Cemil kıza aşık oldu. Uzun süre sürdü ilişkileri. Sonra Cemil yirmi
yaşına geldi. Cemil işsiz kaldı, Cemil depresyona girdi. Cemil tanınmayacak
hale geldi. Kendini borçlu hisseden kadın Cemilin ellerini öptü. Cemile sonsuz
teşekkür etti, sarıldı, ağladı, yanağından öptü ve gitti. Cemil yalnız kaldı.
Cemil anlamadı. Cemil kokmaya başladı. Cemil aç kaldı. Cemil inanmaya başladı.
Cemil savaşmaya başladı. Cemil adam oldu. Cemil aktı gitti şerefsizim. Helal
sana Cemil. Alem Cemil gibi delikanlı görmedi. Cemil mazlumların babası, Cemil
halkın asası, Cemil bir alemin aslanı. Cemil fazla güvendi.
Cemili linç
ettiler, ötelediler. Cemil iyilik etti kötülük buldu. Yıprandı yine düştü,
düştü savaştı, düştü savaştı, kalktı düştü, Cemil elden ayaktan kesildi. Bir
daha kalkamadı. Cemil küstü.
-
Niye
atlamış ?
-
Ne
biliyim amına koyim, gören yok, duyan yok.
-
Yazık
gencecik.
-
Çok
da güzelmiş.
O sabah olay
yeri gölde bir kadın cesedi buldu. Siyah torbaya koyup ambulansa götürdüler.
Oradan morga gitti, oradan kimsesizler mezarlığına.
Cemil o
olaydan sonra gurbete gitti. Çalıştı para kazandı, yine uslu durmadı oradan da
sürgün oldu. Ve Cemil kayboldu, ne duyan, ne gören.
Bir dağ ve
taş bir köprü akar suyun üstünde. Ekşi bir koku, canlı kokuyor burası.
Yıldızlar dökülürken taş köprünün altındaki su çağlıyor. Köpük köpük. Köprüye
çıkmak istiyor ya, köprünün ucu çetin, yaman bir kayanın üstünde. Tırmanıyor
tırmanıyor, elleri kan revan. Sonunda köprüde. Bacakları çelikten oturağı
tahtadan bir tabure köprünün üstünde. Yorulmuştu, oturdu. Köprü yıkıldı, azgın
sular taştan taşa vurdu. Kafası kanıyor. Ağaç dallarına tutundu. Tutunduğu
dallar ellerinde kaldı. Nefes alamıyor, ciğerleri eziliyor. Yağmur yağıyor.
Sigara koktu. Taştan taşa çarptı. Suda siyah naylon poşetler. Kafam mı güzel ? Sular
yavaşladı. Sular onu sakin bir ağacın altına bıraktı. İnceden şırlayan su
dışında ses yok. Yıldızlar birer kandil.
Toprakta salyangoz kabukları. Her tarafı kan revan ama mutlu. Karanlıktan bakan
bir çift göz. Ekşi koku gitti. Ilık rüzgarlar geldi. Elleri perdeli. Artık
boğulmaz. Çift göze doğru yürüdü. Gözün karanlığına yattı. Göz karardı.
O an bu an
mı ? Taş bir köprüdeyim. Islak saç kokuyor. Ördek mi onlar ? Neden yüzerler ? Çakım
olmasaydı atlar mıydım ? Biraz çelik, biraz tahta, biraz insan ? Madde ve
yaşam. Beni buraya sular getirdi. Ama artık boğulmam ellerim perdeli. Yıldızlar
suya yansıyor. Kocaman parlak gözler gibi. Çok güzeller.
İlk önce
eski çakı düştü suya, suyun dibinde parlıyor sanki. Ayağımda bir ip. Ekşi koku
bütün vurgusuyla kulağımda, ciğerimde.
Ama sen
atlarsan bende atlarım.
-
Niye
atlamış ?
-
Ne
biliyim amına koyim, gören yok, duyan yok.
-
Evsizmiş
heralde üstüne başına baksana.
-
Yazık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder