25 Temmuz 2015 Cumartesi

Bir Sarhoşun Ölümü 3

Siyah ışıklar var.

Beyaz çizgili siyah ışıkların arasına saklanmış yaşamlar var.

O an var mı, yoksa geçti mi, yoksa orada mıyım ?

Kafam çok güzel. Hehe

Eve gidince uyuyacağım

Evim yok.

Minderime yatacağım.

Minderim yırtık, minderim çöp.

O zaman biraz daha uyuşacağım.



Ördekler ve kuğular. Bazen gölde yüzerler, bazense kafalarını sırtlarına koyup uyurlar. Bu hayvanlar nasıl yaşar ? Ne düşünürler, ne beklerler hayattan ? Kimse gelip bana onlar düşünmez iç güdüyle yaşar falan demesin, köpek gibi düşünüyorlar. Tipleri de komik he, komiklik izafi de olsa, ya da inanmasam da gülüşlere. Nerede yatıyor kahkahalarım, ziyaretine mi gitsem ? Yoksa göğsüme bir yarık mı ekler bu fetişist ziyaret ? Romanov koyunu diye bişi var lan, komiğime gitti. Komiklik gidilen bir şey mi yoksa, o mu gelir ?

Yıldızların gökyüzünden döküldüğü ağır gecelerdendi, şehir ışıklarının pis perdesi olsa da, gönlünde birkaç damla varlık kalmış olanlar bu ağırlığın altında ezilir. Birileri bir yerde kurutma makinesiyle saçlarını kuruturken birileri zaman ve evren içerisinde çarpık yolculuklara çıkar. Cemil on yedi yaşında bir delikanlıydı o zaman. Tonlarca gecenin altında oturmuş, gizli gizli sigarasını içiyordu. Saatlerdir çiseleyen yağmur kafasına, yanaklarına, omzuna değiyordu, o ise bunda metafizik bir huşu buluyordu. Duyguları, arzuları kabarmıştı, nasıl dışa vuracağını bilmiyordu. Kaldırıma çıkan salyangozları tek tek toprağa koymaya başladı. Hakikaten nasıl hayvanlardı bu salyangozlar ? Ne düşünürdü bunlar, ne arzulardı, niye varlardı ? Göle baktı, damlaların izleri ne kadar da uyumluydu gerçeklerle. Niye duruyor ki orada ? Hassiktir, intihar edecek !
-           
     DUR YAPMA, DUR, BEKLE
-         
        SANANE LAN, SANA MI SORUCAM NAPACAĞIMI ! 
     
     Koşa koşa köprüye gitti, ayağına beton tuğla bağlamış, yirmi yaşlarında bir kadın köprünün korkuluklarına tutunmuş, yaşlı gözlerle bir ona, bir suya bakıyordu.
-         
        Neden yapacaksın bunu, yaşamdan güzel ne var !?
-         
       Anlatsam anlayacak mısın ki ! Anlayabilsen benim yerime sen burada olurdun !
-       
          Seninle birlikte buradayım zaten, seninle birlikte varım, sen atlarsan bende atlayıp ipi keserim.
-         
    Siktir git çocuk ! Bırak da huzurlu öleyim, yaşamı eziyet ettiniz bana, bari burada rahat bırakın !

Ve taşı itti.

Saniyeler içerisinde insanlar tecrübeleriyle karar verir, hayata gerçekten inananlar cesur olurlar, yeni şeyleri kucaklarlar. Bu kararlar her zaman doğru olmasa da yargılanması da zordur, zaman aralığı genişledikçe yargılamak kolaylaşır. Cemil de deli çocuğun tekiydi, oradan öyle atlamak kolay değildi, köprü yüksek olmasa da kız batacaktı, dalmak da kolay değildi, hava da karanlıktı ama kızın ıslak gözlerinin donuk iki organa dönüşmesindense ölümle yüz yüze gelmeyi yeğledi. Sözünü tuttu ve çivileme daldı suya. Manyak Cemil.

Suya daldığı ilk anda ne olduğunu pek anlamadı, o hızla dört metre kadar batmıştı zaten. Köpüklerin dağılmasıyla üç metre kadar aşağı da kızı gördü. Az önce ki kararlı halinden eser yoktu, çırpınıyordu, o da Cemili fark etti. Cemil bir an için tereddüt etse de, - çünkü ölmekte olan insan her şeyi yapabilirdi -, bu düşünceyi kafasından hemen silip daldı. Beklediğinin aksine kız ona tutunmadı bile, baloncuklar çıkararak ne yapacağını izledi. Dalmasıyla birlikte basınç kulaklarına ve ciğerlerine hücum etti. Çakısını çıkarıp naylon ipi iki darbede kesti. Kız yukarı doğru yüzmeye başladı, kendisi de arkasından. Ciğerleri yanmaya başlamıştı, çabuk olmalıydı, bu kısa korku yanmayı arttırdı. Kızın yüzerken sık sık kendisine baktığını fark etti, sevindi. Onlar da ne, ördekler mi ?

Bir süre yeryüzündeki bütün oksijeni tüketircesine soludular. Sonra hiç konuşmadan kıyıya yüzdüler. Beklediğinin aksine ne bir teşekkür duydu, ne bir azarlama. Islak ıslak oturup taşların üstüne titreyerek nefeslerinin normale dönmesini beklediler.
-       
           Neden yaptın ?
-      
           Neyi neden yaptım ?

Adrenalinden Cemilin kafası pek çalışmadı.
-     
            Neden atladın, neden hayatını riske attın, neden ölmek isteyen birini kurtardın.

Cemil yazlık sinemaları çok severdi, bu yüzden etkilemek istediği insanlarla filmlerdeki gibi konuşurdu, bir süre bekledi
-     
           Ölmek isteyen birinin arkasında bir sürü kötü olay vardır, ve bu olayların altında ezilmiştir ama biri gelip taşımasına ve savurup atmasına yardım ederse bu olayların üstüne çıkıp göklere yükselebilir

Dedi.

Kız ıslak ve beyaz suratıyla yüzüne bakarken dayanamadı ve
-    
           Gözlerin. Bi de gözlerinden dolayı. Çok güzeller.

Vay be utangaç Cemil, krizi fırsata çevirdin şerefsizim.


İnsan neden ölmek ister peki ? Cemil haklı mı gerçekten insan kötü olayların altında mı ezilir ? Bence insan ölümle yüzleşene kadar, ölümü stabilitenin olduğu, bu süreklilikten de huzurun doğduğu bir sonsuz dinlenme alanı olarak görür içten içe. Ve insan hep olanı değil olmayanı ister. Aslında insanın doğası bir an ile değil, değişimin çözülemez zincirleriyle örülmüştür. Ölümün buz gibi suları suratına çarptığında anlar, yokluğun tek düze bir varlık içermediğini ve belirlenemez acılar arasında kum zerresi kadar kalmış umut gözünde büyür büyür, dağ kadar Ay kadar olur. Ama Cemil ve çakısı yoksa artık çok geçtir. Belki de bunların hepsi zırvadır, kararlı bi şekilde yok olmak ister insan. Bilemiyorum.

Beklenen oldu, Cemil kıza aşık oldu. Uzun süre sürdü ilişkileri. Sonra Cemil yirmi yaşına geldi. Cemil işsiz kaldı, Cemil depresyona girdi. Cemil tanınmayacak hale geldi. Kendini borçlu hisseden kadın Cemilin ellerini öptü. Cemile sonsuz teşekkür etti, sarıldı, ağladı, yanağından öptü ve gitti. Cemil yalnız kaldı. Cemil anlamadı. Cemil kokmaya başladı. Cemil aç kaldı. Cemil inanmaya başladı. Cemil savaşmaya başladı. Cemil adam oldu. Cemil aktı gitti şerefsizim. Helal sana Cemil. Alem Cemil gibi delikanlı görmedi. Cemil mazlumların babası, Cemil halkın asası, Cemil bir alemin aslanı. Cemil fazla güvendi.

Cemili linç ettiler, ötelediler. Cemil iyilik etti kötülük buldu. Yıprandı yine düştü, düştü savaştı, düştü savaştı, kalktı düştü, Cemil elden ayaktan kesildi. Bir daha kalkamadı. Cemil küstü.

-   
            Niye atlamış ?
-         
     Ne biliyim amına koyim, gören yok, duyan yok.
-         
     Yazık gencecik.
-         
     Çok da güzelmiş.

 O sabah olay yeri gölde bir kadın cesedi buldu. Siyah torbaya koyup ambulansa götürdüler. Oradan morga gitti, oradan kimsesizler mezarlığına.

Cemil o olaydan sonra gurbete gitti. Çalıştı para kazandı, yine uslu durmadı oradan da sürgün oldu. Ve Cemil kayboldu, ne duyan, ne gören.


Bir dağ ve taş bir köprü akar suyun üstünde. Ekşi bir koku, canlı kokuyor burası. Yıldızlar dökülürken taş köprünün altındaki su çağlıyor. Köpük köpük. Köprüye çıkmak istiyor ya, köprünün ucu çetin, yaman bir kayanın üstünde. Tırmanıyor tırmanıyor, elleri kan revan. Sonunda köprüde. Bacakları çelikten oturağı tahtadan bir tabure köprünün üstünde. Yorulmuştu, oturdu. Köprü yıkıldı, azgın sular taştan taşa vurdu. Kafası kanıyor. Ağaç dallarına tutundu. Tutunduğu dallar ellerinde kaldı. Nefes alamıyor, ciğerleri eziliyor. Yağmur yağıyor. Sigara koktu. Taştan taşa çarptı. Suda siyah naylon poşetler. Kafam mı güzel ? Sular yavaşladı. Sular onu sakin bir ağacın altına bıraktı. İnceden şırlayan su dışında ses  yok. Yıldızlar birer kandil. Toprakta salyangoz kabukları. Her tarafı kan revan ama mutlu. Karanlıktan bakan bir çift göz. Ekşi koku gitti. Ilık rüzgarlar geldi. Elleri perdeli. Artık boğulmaz. Çift göze doğru yürüdü. Gözün karanlığına yattı. Göz karardı.


O an bu an mı ? Taş bir köprüdeyim. Islak saç kokuyor. Ördek mi onlar ? Neden yüzerler ? Çakım olmasaydı atlar mıydım ? Biraz çelik, biraz tahta, biraz insan ? Madde ve yaşam. Beni buraya sular getirdi. Ama artık boğulmam ellerim perdeli. Yıldızlar suya yansıyor. Kocaman parlak gözler gibi. Çok güzeller.

İlk önce eski çakı düştü suya, suyun dibinde parlıyor sanki. Ayağımda bir ip. Ekşi koku bütün vurgusuyla kulağımda, ciğerimde.

Ama sen atlarsan bende atlarım.



-        
     Niye atlamış ?
-         
     Ne biliyim amına koyim, gören yok, duyan yok.
-         
     Evsizmiş heralde üstüne başına baksana.
-         
     Yazık.