Yabanıl meyvalardan yenilebilecek olanları toplamak üzere
ormanda dolaşmaya çıkmıştı.Toplayabildiğini toplar,belli bir kısmını
tüketir,belli bir kısmını kurutup kışın yemek için saklardı,kendine yetebildiği
kadar yeterdi,yetemezse biraz aç kalırdı ama idare ederdi.
Kışın evi çok soğuk olurdu,istediği önlemi alsın,her kış bayağı bir üşür,ağır hastalıklar geçirirdi ama eninde sonunda iyileşirdi,çok dert etmezdi.
Ormanda dolaşıp çeşitli meyvalar toplarken sıcak bir
rüzgarın yanağını okşadığını hissetti.Alışılmadık derecede sıcak olan bu
rüzgarı takip edince su sesi duymaya başladı.Sesi takip ederek bir uçurumun
başına geldi.
Karşısında bir kanyon duruyordu,şu zamana kadar burayı fark
etmediğine şaşırdı,daha önceden fark etse evini buraya yapardı.Bulunduğu
noktanın yirmi metre kadar aşağısında bir kaplıca havuzu bulunuyordu,su o
havuzdan beş metre aşağıdaki başka bir havuza dökülüyordu.Havuzlardan yukarı
doğru sıcak buhar yükseliyordu ve bulunduğu bölgede bile fark edilebilecek
derecede ısıyı değiştiriyordu.Oluşumlar ise inanılmaz derecede güzeldi,ısı
değişimi sebebiyle uçurumun başından kaplıcaların kıyısına kadar bitki örtüsü
durmadan değişiyor,rengarenk bir çeşitlilik sunuyordu.
Manzaraya ve ısıya aşık oldu.
Çünkü o üşürdü,çok üşürdü hemde,kimse bilmezdi ama götü
donardı.
Fakat yamaçlar çok dikti,uçurumdan inmesi çok
zordu,yukarıları doğru uçurum gittikçe yükseliyordu,yukarıdan girme şansı
yoktu.Aşağılara doğru baktığı zamansa bir süre sonra kaplıcaların çok yüksek
bir şelaleden döküldüğünü gördü,ondan sonrası zaten ormanın normal yapısıyla
aynı özellikleri gösteriyordu.
Tekrar ilk bulunduğu noktaya döndü.Kayalara çok dikkatli
basarak inmeye başladı.
Üç metre kadar inmişti ki ondan sonrasının imkansız olduğunu
fark etti.Basacak bir kaya yoktu,içeri doğru yontulmuştu büyük kaya,alt
çıkıntılara basmayı çalışması ise ölüm demekti,hiçbir şansı yoktu.
Vazgeçti.
Çok üzüldü ama yapacak bir şey yoktu.Ama öyle normal bir
üzülme değil kahroldu,haftalarca kendine gelemedi,normal hayatını devam
ettiremedi.
Bir süre sonra ufak ufak alışmaya başladı.Soğuklar geldi
geçti,unutmuştu artık orayı.
Bir güz zamanı biraz kafası güzelken ormanda yürüyordu,kafasındaki
düşüncelerden nereye yürüdüğünü bile bilmiyordu aslında,ve tekrar sıcaklığı
hissetti.
Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşmüştü bi kere,tekrar oraya
gitti.
Kaplıcalar ve doğal güzellikler aynı şekilde gülümsüyordu
ona.
Resmen onun için yaratılmıştı burası,kulübesini suyun
kenarındaki kayalara yapar,sıcak ve mutlu bir şekilde ömrünü geçirebilirdi.Hem
kaplıcaya çok iyi bakardı o,şu anda evinin bulunduğu konuma üç kilometre
mesafedeki köy ile evi arasındaki yolu ağaçlarla kapatıp yolu kaplıcalardan
olanca uzağa çevirebilirdi,zaten yılda bir iki ziyaretçisi olurdu.Böylece
kaplıcaları insanlardan uzak,güvende tutabilirdi.
Daha da çeşitli bitkiler dikerdi oraya,cennete
çevirebilirdi.
Saatlerce düşündü,halatla inmekten atlamaya kadar her
ihtimali düşündü ve en son merdiven yapmaya karar verdi.
Koşar adımlarla evine gitti,odunları kesti biçti ve sonunda
o büyük kayadan alttaki büyük kayaya uzanabilecek bir merdiven yaptı.
Yine koşar adımlarla döndü ve uçurumdan sarkarak merdiveni
iki kaya arasında uzatmaya çalıştı.
Aşağı kaysa kesinlikle ölürdü ama bu riski göze aldı.
Sonunda merdivenin bir ucunu alttaki büyük kayanın
çıkıntısına oturttu,öbür ucunu da üstteki kayaya yasladı.Tekrar indi kayaları
ve merdivene bir ayağını koydu.Taşıyabileceğinden emin değildi,birkaç tereddütlü
adımdan sonra yine riski göze alarak indi.
Başarmıştı kalan kayalarda elleriyle inmeye müsaitti,sonunda
kaplıcanın kıyısına vardı.
Kalbi çok hızlı çarpıyordu,böyle bir doğal güzellik
olamazdı,yeşilin en koyu tonuyla örülmüş kanyonun ağzı aşağılara doğru kendini
kızıl kayalara bırakıyor,bir süre sonra o kayalar sararıyor,beyazlaşıyor ve
çeşitli renklere bürünüyorlardı,kıyılara yakın yerlerde pembe,kırmızı,mavi ve
çok çeşitli renklerde çiçekler vardı,yukarılara doğru bunlar çiçekli
bitkilerden ağaçlara doğru,en son çam ağaçlarına doğru evriliyorlardı.
Kanyonun tepesinin iki kenarındaki ağaçlar kanyonun üstüne
bir çatı kurmuş gibiydi ortalarında iki metrelik bir boşluk vardı ama güneş
ışığını büyük oranda tutuyorlardı.Cennetin kendisine inmişti aslında.
Keşfetmek için sabırsızlanıyordu,karşı yamaçtaki kayaya
baktı,oraya yapacağı kulübeyi düşündü,belki hemen yanını
çiçeklendirirdi,çatısına sarmaşık örerdi.
Soyundu ve suya girdi.Huzur ve rahatlığın verdiği uyuşukluk
bütün bedenini sardı.Kaybolmak istedi o an,burada bu suyun içinde eriyip gitmek
istedi,sonsuza kadar buranın bir parçası olmak istedi,aşık olmuştu ve doğa ona
karşılığını veriyordu.
Bir süre keyfini çıkardıktan sonra giyindi ve eve koştu.Her
ihtimale karşı ihtiyacının biraz fazlası kereste aldı.Kendi yaptığı tahta
arabasına yükledi hepsini ve yola koyuldu.İlk olarak merdiveni kayalara
sabitledi.Bir kaç gün boyunca saatlerce çalışıp kendine bir kulübe
yaptı.Kulübeyi bitirdikten hemen sonra evini taşıdı ve kanyonun girişine tarla
sürmeye başladı.Bir hafta içinde tamamen taşınmıştı.Çok mutluydu,her gün
mükemmel bir mutlulukla kalkıyor,çiçeklerle uğraşıyordu,evinin her tarafını
çiçekler kaplamıştı,hayattan daha isteyeceği hiçbir şey yoktu,orada huzur
içinde yaşlanıp ölebilirdi.
Her şeyden önemlisi artık üşümüyordu.
O yaşamı burada bulmuştu.
Havalar soğumaya başladı ama o hiç hastalanmadı,hayatında
hiç olmadığı kadar hevesle çalışıyordu oraya hak ettiği sevgiyi vermek için.
Derken yağmurlar başladı.Artık ağaçlar yapraklarını
dökmüş,kışa hazırlanıyorlardı.
Çiçekler ölmeye başladığı için çiçeklerle uğraşmayı
bırakmıştı,baharda tekrar yeşereceklerdi zaten,her gün kalkıp kaplıcanın
üstünde yüzen dökülmüş yaprakları izliyor,adeta kendinden geçiyordu.
Her mevsimde cennetti burası
Her hali ayrı güzeldi
Her şey yakışırdı buraya.
Kış gelince fırtınalar çok şiddetlendi,bazı geceler kulübesi
zangır zangır titriyordu,o da içten içe yıkılmasından korkuyordu.
Kar geldiğinde yağan karın sıcak su buharının içine girdiği
anda suya dönüşmesini büyülenmiş bir şekilde izliyor,gördüğü her görüntünün
içinde sonsuza kadar kaybolmak istiyordu.
Yine anlatılmaz hislerle ve bu hislerin yarattığı
düşüncelerle geçirdiği bir günden sonra kulübesine girip döşeğine
yatmıştı,havalar çok soğumuş olmasına rağmen battaniyesini beline atıp
uyuyabileceği kadar rahattı orası.
Sabah üç gibi bir çatırtıyla aniden uyandı,daha neler
olduğunu anlayamadan kendini suyun içinde buldu.
Yağmurun ve fırtınanın çok şiddetlenmesi suları yükseltmişti
ve kulübesini yıkmıştı.Kafasını çıkarıp nefes aldığında akıntı onu havuzun
sonuna doğru son sürat sürüklüyordu.
Ayağını havuzun kenarına koyup bir süre direndi fakat suyun
onu hala iteklediğini anlayınca çok zorlukla havuzun kenarındaki kayalardan
birinden çıkmış bir ağaç köküne tutundu.
Döşeğinin,battaniyesinin ve kulübesinden arta kalanların
şelaleden aşağı uçuşunu izledi.
Çok üzgündü ama kızgın değildi,buraya kızamazdı,burası ona
onun verdiğinden çok fazla şey vermişti.
Bir süre sonra bin bir güçlükle sudan çıktı ve rüzgarın
vurmasıyla akabinde titremeye başladı.Koşarak eski kulübesine gitti,ama eski
kulübesi boş ve çok soğuktu.Islak kıyafetlerini çıkarıp her ihtimale karşı
bıraktığı yırtık bir battaniyeye sarılıp sabaha kadar titredi.
Hayatı boyunca daha üzgün olmamıştı,aşkını yitirmişti.
Sabaha ateşi çıkmıştı,hastalıktan geberiyordu.Nasıl
yaptığını bile hatırlamadan kıyafetlerini giydi,battaniyeyi üstüne sardı ve
ambarına gitti.Kendine birkaç gün yetecek kadar alıp geri döndü.Sonra evin
ortasında bir ateş yaktı ve ateşin başında günlerce titredi.
Üzüntüsünden doğru düzgün iyileşemiyordu bile,haftalarca
üşüdü ve bir gün üşümeden uyandı.
Kaplıcalara doğru yürüdü ve ambara girdi,gerekli birkaç malzemeyi
aldıktan sonra kaplıcaya baktı.Fırtınalar geçmiş ve karlar erimeye başlamıştı.
Bir süre buharda ısındıktan sonra çıkınını açtı ve gülmeye
başladı.
Deliler gibi birkaç dakika güldükten sonra gülümsedi.
Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşmüştü.