12 Eylül 2014 Cuma

Bir Delinin Çıkmazı

Yabanıl meyvalardan yenilebilecek olanları toplamak üzere ormanda dolaşmaya çıkmıştı.Toplayabildiğini toplar,belli bir kısmını tüketir,belli bir kısmını kurutup kışın yemek için saklardı,kendine yetebildiği kadar yeterdi,yetemezse biraz aç kalırdı ama idare ederdi.

Kışın evi çok soğuk olurdu,istediği önlemi alsın,her kış bayağı bir üşür,ağır hastalıklar geçirirdi ama eninde sonunda iyileşirdi,çok dert etmezdi.

Ormanda dolaşıp çeşitli meyvalar toplarken sıcak bir rüzgarın yanağını okşadığını hissetti.Alışılmadık derecede sıcak olan bu rüzgarı takip edince su sesi duymaya başladı.Sesi takip ederek bir uçurumun başına geldi.

Karşısında bir kanyon duruyordu,şu zamana kadar burayı fark etmediğine şaşırdı,daha önceden fark etse evini buraya yapardı.Bulunduğu noktanın yirmi metre kadar aşağısında bir kaplıca havuzu bulunuyordu,su o havuzdan beş metre aşağıdaki başka bir havuza dökülüyordu.Havuzlardan yukarı doğru sıcak buhar yükseliyordu ve bulunduğu bölgede bile fark edilebilecek derecede ısıyı değiştiriyordu.Oluşumlar ise inanılmaz derecede güzeldi,ısı değişimi sebebiyle uçurumun başından kaplıcaların kıyısına kadar bitki örtüsü durmadan değişiyor,rengarenk bir çeşitlilik sunuyordu.

Manzaraya ve ısıya aşık oldu.

Çünkü o üşürdü,çok üşürdü hemde,kimse bilmezdi ama götü donardı.

Fakat yamaçlar çok dikti,uçurumdan inmesi çok zordu,yukarıları doğru uçurum gittikçe yükseliyordu,yukarıdan girme şansı yoktu.Aşağılara doğru baktığı zamansa bir süre sonra kaplıcaların çok yüksek bir şelaleden döküldüğünü gördü,ondan sonrası zaten ormanın normal yapısıyla aynı özellikleri gösteriyordu.

Tekrar ilk bulunduğu noktaya döndü.Kayalara çok dikkatli basarak inmeye başladı.

Üç metre kadar inmişti ki ondan sonrasının imkansız olduğunu fark etti.Basacak bir kaya yoktu,içeri doğru yontulmuştu büyük kaya,alt çıkıntılara basmayı çalışması ise ölüm demekti,hiçbir şansı yoktu.

Vazgeçti.

Çok üzüldü ama yapacak bir şey yoktu.Ama öyle normal bir üzülme değil kahroldu,haftalarca kendine gelemedi,normal hayatını devam ettiremedi.

Bir süre sonra ufak ufak alışmaya başladı.Soğuklar geldi geçti,unutmuştu artık orayı.

Bir güz zamanı biraz kafası güzelken ormanda yürüyordu,kafasındaki düşüncelerden nereye yürüdüğünü bile bilmiyordu aslında,ve tekrar sıcaklığı hissetti.

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşmüştü bi kere,tekrar oraya gitti.

Kaplıcalar ve doğal güzellikler aynı şekilde gülümsüyordu ona.

Resmen onun için yaratılmıştı burası,kulübesini suyun kenarındaki kayalara yapar,sıcak ve mutlu bir şekilde ömrünü geçirebilirdi.Hem kaplıcaya çok iyi bakardı o,şu anda evinin bulunduğu konuma üç kilometre mesafedeki köy ile evi arasındaki yolu ağaçlarla kapatıp yolu kaplıcalardan olanca uzağa çevirebilirdi,zaten yılda bir iki ziyaretçisi olurdu.Böylece kaplıcaları insanlardan uzak,güvende tutabilirdi.

Daha da çeşitli bitkiler dikerdi oraya,cennete çevirebilirdi.

Saatlerce düşündü,halatla inmekten atlamaya kadar her ihtimali düşündü ve en son merdiven yapmaya karar verdi.

Koşar adımlarla evine gitti,odunları kesti biçti ve sonunda o büyük kayadan alttaki büyük kayaya uzanabilecek bir merdiven yaptı.

Yine koşar adımlarla döndü ve uçurumdan sarkarak merdiveni iki kaya arasında uzatmaya çalıştı.

Aşağı kaysa kesinlikle ölürdü ama bu riski göze aldı.

Sonunda merdivenin bir ucunu alttaki büyük kayanın çıkıntısına oturttu,öbür ucunu da üstteki kayaya yasladı.Tekrar indi kayaları ve merdivene bir ayağını koydu.Taşıyabileceğinden emin değildi,birkaç tereddütlü adımdan sonra yine riski göze alarak indi.

Başarmıştı kalan kayalarda elleriyle inmeye müsaitti,sonunda kaplıcanın kıyısına vardı.

Kalbi çok hızlı çarpıyordu,böyle bir doğal güzellik olamazdı,yeşilin en koyu tonuyla örülmüş kanyonun ağzı aşağılara doğru kendini kızıl kayalara bırakıyor,bir süre sonra o kayalar sararıyor,beyazlaşıyor ve çeşitli renklere bürünüyorlardı,kıyılara yakın yerlerde pembe,kırmızı,mavi ve çok çeşitli renklerde çiçekler vardı,yukarılara doğru bunlar çiçekli bitkilerden ağaçlara doğru,en son çam ağaçlarına doğru evriliyorlardı.

Kanyonun tepesinin iki kenarındaki ağaçlar kanyonun üstüne bir çatı kurmuş gibiydi ortalarında iki metrelik bir boşluk vardı ama güneş ışığını büyük oranda tutuyorlardı.Cennetin kendisine inmişti aslında.

Keşfetmek için sabırsızlanıyordu,karşı yamaçtaki kayaya baktı,oraya yapacağı kulübeyi düşündü,belki hemen yanını çiçeklendirirdi,çatısına sarmaşık örerdi.

Soyundu ve suya girdi.Huzur ve rahatlığın verdiği uyuşukluk bütün bedenini sardı.Kaybolmak istedi o an,burada bu suyun içinde eriyip gitmek istedi,sonsuza kadar buranın bir parçası olmak istedi,aşık olmuştu ve doğa ona karşılığını veriyordu.

Bir süre keyfini çıkardıktan sonra giyindi ve eve koştu.Her ihtimale karşı ihtiyacının biraz fazlası kereste aldı.Kendi yaptığı tahta arabasına yükledi hepsini ve yola koyuldu.İlk olarak merdiveni kayalara sabitledi.Bir kaç gün boyunca saatlerce çalışıp kendine bir kulübe yaptı.Kulübeyi bitirdikten hemen sonra evini taşıdı ve kanyonun girişine tarla sürmeye başladı.Bir hafta içinde tamamen taşınmıştı.Çok mutluydu,her gün mükemmel bir mutlulukla kalkıyor,çiçeklerle uğraşıyordu,evinin her tarafını çiçekler kaplamıştı,hayattan daha isteyeceği hiçbir şey yoktu,orada huzur içinde yaşlanıp ölebilirdi.

Her şeyden önemlisi artık üşümüyordu.

O yaşamı burada bulmuştu.

Havalar soğumaya başladı ama o hiç hastalanmadı,hayatında hiç olmadığı kadar hevesle çalışıyordu oraya hak ettiği sevgiyi vermek için.

Derken yağmurlar başladı.Artık ağaçlar yapraklarını dökmüş,kışa hazırlanıyorlardı.

Çiçekler ölmeye başladığı için çiçeklerle uğraşmayı bırakmıştı,baharda tekrar yeşereceklerdi zaten,her gün kalkıp kaplıcanın üstünde yüzen dökülmüş yaprakları izliyor,adeta kendinden geçiyordu.

Her mevsimde cennetti burası

Her hali ayrı güzeldi

Her şey yakışırdı buraya.

Kış gelince fırtınalar çok şiddetlendi,bazı geceler kulübesi zangır zangır titriyordu,o da içten içe yıkılmasından korkuyordu.

Kar geldiğinde yağan karın sıcak su buharının içine girdiği anda suya dönüşmesini büyülenmiş bir şekilde izliyor,gördüğü her görüntünün içinde sonsuza kadar kaybolmak istiyordu.

Yine anlatılmaz hislerle ve bu hislerin yarattığı düşüncelerle geçirdiği bir günden sonra kulübesine girip döşeğine yatmıştı,havalar çok soğumuş olmasına rağmen battaniyesini beline atıp uyuyabileceği kadar rahattı orası.

Sabah üç gibi bir çatırtıyla aniden uyandı,daha neler olduğunu anlayamadan kendini suyun içinde buldu.

Yağmurun ve fırtınanın çok şiddetlenmesi suları yükseltmişti ve kulübesini yıkmıştı.Kafasını çıkarıp nefes aldığında akıntı onu havuzun sonuna doğru son sürat sürüklüyordu.

Ayağını havuzun kenarına koyup bir süre direndi fakat suyun onu hala iteklediğini anlayınca çok zorlukla havuzun kenarındaki kayalardan birinden çıkmış bir ağaç köküne tutundu.

Döşeğinin,battaniyesinin ve kulübesinden arta kalanların şelaleden aşağı uçuşunu izledi.

Çok üzgündü ama kızgın değildi,buraya kızamazdı,burası ona onun verdiğinden çok fazla şey vermişti.

Bir süre sonra bin bir güçlükle sudan çıktı ve rüzgarın vurmasıyla akabinde titremeye başladı.Koşarak eski kulübesine gitti,ama eski kulübesi boş ve çok soğuktu.Islak kıyafetlerini çıkarıp her ihtimale karşı bıraktığı yırtık bir battaniyeye sarılıp sabaha kadar titredi.

Hayatı boyunca daha üzgün olmamıştı,aşkını yitirmişti.

Sabaha ateşi çıkmıştı,hastalıktan geberiyordu.Nasıl yaptığını bile hatırlamadan kıyafetlerini giydi,battaniyeyi üstüne sardı ve ambarına gitti.Kendine birkaç gün yetecek kadar alıp geri döndü.Sonra evin ortasında bir ateş yaktı ve ateşin başında günlerce titredi.

Üzüntüsünden doğru düzgün iyileşemiyordu bile,haftalarca üşüdü ve bir gün üşümeden uyandı.

Kaplıcalara doğru yürüdü ve ambara girdi,gerekli birkaç malzemeyi aldıktan sonra kaplıcaya baktı.Fırtınalar geçmiş ve karlar erimeye başlamıştı.

Bir süre buharda ısındıktan sonra çıkınını açtı ve gülmeye başladı.

Deliler gibi birkaç dakika güldükten sonra gülümsedi.

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşmüştü.