22 Kasım 2013 Cuma

Parlaklık ve Sevgi

Bir alış veriş merkezindeydi,hani şu varlıklarıyla ülkemizi kalkındıranlardan,geliştirenlerden.Işıklar çok parlaktı ve samimi değildi. ‘’ Her gün binlerce canlının savaşlardan,açlıktan,sömürüden,ihmalsizlikten öldüğü bir dünyada hiçbir güzellik samimi olamaz.Yapay eğlence kutuları sizi,insan böyle bir ahmak işte sikimsonik binalar yapıyor,içine çok fazla parlak şey koyuyor,sonra gelip bu şeyleri alıp mutlu oluyor,parlak şeyler giydiği ve etrafındakilere güler yüzlü davrandığı için kendini iyi bir insan sanıyor. ‘’ Dünyanın en yorgun adamıydı,saçı sakalı birbirine karışmıştı,üstünde yırtık bir parka ve yamalı pantolon ve rengi kaçmış kirli bir kazak,sırtında ise içinde ne olduğunu bilmediği ağır bir çanta  vardı.Burada ne yaptığına gelince bunu kendiside bilmiyordu,o an yaşama dair gerçekleştirdiği tek eylem düşünebilmekti,onun dışında herhangi bir şey yapmaya dermanı yoktu zaten.Ya parlaklığa aldanıp kendi girmişti belki bir gram sevgi bulurum diye,ya da sistem onu içeri almıştı.Işıklar gözünü alırken yürümeyi çalıştı,insanlar mutlu gözüküyordu. ‘’ Mutluluk paylaştıkça var olmalı ama ben mutsuzum. ‘’ Önünde bir yokuş gördü alt kata inen.Bu böyle bir alış veriş merkeziydi,post modern olacam diye kasılmış kasılmış en son merdiven yerine yokuş koymaya karar vermişti.Yokuşun başında ilk adımını atacaktı ki kendi ağırlığını taşıyacak enerjisi kalmamıştı.Yokuştan aşağı yuvarlandı,çantası da yanından kaydı.Yokuşun sonunun biraz ilerisindeydi,dizlerinin üstünde doğrulmaya çalışıyor ama yapamıyordu,bu lanet olası parlaklıkta ona yardım edecek kimse yoktu ‘’ Amına kodumun yalancı parlaklığı. ‘’ Birden bulanık görüşüne rağmen hoş bir bayan fark etti kendisine doğru ilerleyen.Bu bayan çekiniyordu kendisinden çünkü kıyafetleri ve yanakları yeterince parlak değildi.Çekingen bir şekilde kendisine yaklaştı,bu bayan ne kadar parlaklık kölesi zihniyet tarafından lekelense de içinden yükselen iyilik bulutu bir istisna gibi yayılıyordu havaya.Koluna girdi ve onu kaldırdı,dünyanın en mutlu insanı kıldı onu bir an için,bu kadar sahtekarlığın arasında sevgi görebilmişti ki tek ihtiyacı olan da buydu.Bayana teşekkür etmek için vücudunda kalan son enerjiyle ağzını açmaya çabalıyordu ki bayan kendisine tebessüm edip hızla uzaklaştı.Hani karanlık bir odada biri elinde mumla gezdiği zaman gittiği yeri aydınlatır ya bu bayan onun için tam tersi etkiyi yapmıştı,yalancı parlaklığı söndürüp gerçek olan karanlığı gösteren bir kandil gibi yanında bulunmuş ve uzaklaştıkça onu tekrar samimiyetsiz,tatsız bir orospu çocuğu olan parlaklığın içinde bırakmıştı.Son enerjisini de bu düşünceye harcayıp bulunduğu yere yıkıldı.

Tekrar uyandığında bir ormandaydı.Orman bir tepenin üstünde bulunmaktaydı ve tepenin dibinde bir göl başlıyordu.Ağaçların arasından göle baktı.Bu sefer de parlaklıklar vardı ama olması gerektiği gibiydi,samimiydi kimi yerler karanlık kimi yerler parlaktı.Doğruldu ve nefes aldı,evet olması gereken koku buydu samimiyetsiz parfüm kokuları değil.Doğanın ruhunun sesini işitti bir anda kulaklarında,her yerden geliyordu bu ses,topraktan,ağaçlardan,havadan ve gölden.
‘’Aradığın sevgiyi gölde bulacaksın Rakkaus,gölün ortasındaki siyah bölgeye git ve dal,aradığın samimi sevgi seni orada bekliyor’’
Kalbi hızlandı,bu gerçek olamazdı,bu kadar kolay mıydı ulaşması? Koşmaya başladı ağaçların arasından,kendini hiç bu kadar mutlu hissetmemişti,koştu koştu gölün kenarına gelince hiç duraklamadan direk göle atladı ve yüzmeye başladı siyah bölgeye doğru,elinden geldiğince hızlı yüzüyordu ve daldı.
Siyah bölgede bir su altı yamacı vardı ve yamacın sonunda büyük bir kemer gözüküyordu.İlerledi ve suyun altında nefes alabildiğini fark etti.Dibe ulaşmak için çaba harcamasına da gerek kalmamıştı bir süre sonra,kendiliğinden batıyordu.Kum zeminde biraz yürüdü ve kemerin önüne geldi.Kemerde büyük harflerle ‘’LETHE’’ yazıyordu.Bir yerden çıkaracaktı bu kelimeyi ama o an hatırlayamadı.Kapının önünde mavimsi bir su meleği beklemekteydi.
‘’Merhaba’’ dedi Rakkaus.
‘’Merhaba,hoş geldin Rakkaus.’’
Sesi muhteşemdi,sonsuza kadar sadece bu sesi dinlemek istedi.
‘’ Hoş bulduk,girebilir miyim içeri? ‘’
‘’ Tabiki girebilirsin ama girmeden önce seni bir konuda uyarmam lazım Rakkaus,burası Lethe’dir yani Unutma Nehiri.Buraya girdikten sonra bir daha sen olmayacaksın,her mükemmellik gibi sevgiye karışacaksın ama seninle ilgili hiçbir şey var olmayacak,sadece sevginin bir parçası olacaksın. ‘’
Şimdi hatırlamıştı Lethe’yi mitolojiden.
‘’ Sevginin bir parçası olmak anlamlı mıdır peki ? ‘’
‘’ Sevgi ne kadar anlamlıysa o kadar anlamlıdır Rakkaus. ‘’
Yok olmaktan korkmuyordu,zaten var olmaktan bir keyif almıyordu ama anlamsız da olmak istemiyordu,beyazın içindeki siyah,siyahın içindeki beyazdı o ömrü boyunca bunu seçmişti,kibirle yaklaşmıyordu sadece farklı olanın farklı olmayana bir şeyler verebileceğine inanıyordu,bu yüzden buraya giremezdi,tabiatına tersti.
‘’ Ben unutmasam olmaz mı? Unutmadan mutlu olamaz mıyım ? ‘’
‘’ Farkındalık acı demektir Rakkaus,ne yazık ki olamazsın. ’’
‘’ Asla mutlu olamayacağım yani ’’
‘’ Ne yazık ki Rakkaus sen sen olduğun sürece asla mutlu olamayacaksın,mutlulukla aranda duygulardan bir duvar var. ‘’
'' Sonsuz sevgi dolu bir güzelliğe aşık olacak mıyım peki ? ''
'' Belki olursun belki olmazsın bunu bilemem ama olsan bile aranızda hep bir engel olacak,senin kaderin mutsuz olmak Rakkaus ''
‘’ Güle güle o zaman,kendine iyi bak melek ‘’
‘’ Görüşürüz Rakkaus,elbet bir gün geri geleceksin zaten ‘’
Gözleri açıldı,etrafında bir sürü garip kıyafetli insan ve parlaklık vardı.
‘’Efendim iyi misiniz? ’’
Güçlükle ağzını açtı.

‘’Efendinin amına koyayım ‘’




1 Kasım 2013 Cuma

Normalleşmek

Normalleşmeye mi başladım yoksa?

Gözlerim parlamıyor mu eskisi gibi


Rakkaus'un cebinden çıkardığı üç beş çöp parçası olabilir miyim

Ölümüm mü güzel kılan beni yoksa


Kalbimin içinde pompalanan kan

Ne kadar gerçek,ne kadar rüya

Hep rüya mı kalmalıydı yoksa


Parmak uçlarında hissettiğim dünya

Sığar mıydı bir bedene

Alemlerin kendisiydi oysa


Cesedimin içinden çıkarılan mavi ışık

Ben miyim

Sen misin yoksa?


Varlığımı kanıtlamaya çalıştığım varlık

Var mıyız

Var mıydık

Yok muyuz yoksa?